Masanın örtüsü mavi basma,
üstünde yalansız, güler yüzlü, cesur kitaplarımız durur.
Esirlikten dönmüşüm anacığım; kendi memleketimde düşman kalesinde.
Gecenin saat biri; lambayı söndürmedik.
Yanımda karım yatar; karım beş aylık gebeliğinde;
etim etine değende, elimi karnına koyanda bebek kıpır kıpır kıpırdar.
Dalda yaprak, suda balık, rahimde insan yavrusu; yavrum.
Yavrumun pembe yünden zıbını; anası ördü.
Bedeni benim karışımla bir karış, kolları şu kadar.
Yavrum, kız olursa tepeden tırnağa anasına benzesin istiyorum,
oğlan olursa boyu posu bana.
Kız olursa ela ela baksın, oğlan olursa maviş maviş.
Yavrum, yavrum öldürülmesin istiyorum yirmi yaşında;
oğlan olursa cephelerde, kız olursa sığınaklarda gece yarıları.
Yavrum, kız olsun oğlan olsun kaç; yaşında olursa olsun,
yavrum düşmesin istiyorum hapislere güzelden, haklıdan, barıştan yana diye.
Fakat malum, kızım yahut oğlum gecikirse suların ışıması dövüşeceksin ve hatta…
Yani haylice müşkül zanaatmış bizde bugün babalık zanaatı da…
Gecenin saat biri, lambayı söndürmedik.
Belki yarım saat sonra, belki sabaha karşı gene basılabilir evim.
Beni alıp götürürler kitaplarımızla beraber; yanımda birinci şubeninkiler.
Dönüp bakarım, durur kapıda karım eşiğin üzerinde, uçar entarisi sabah rüzgarında,
yüklü ağır karnında; bebek kıpır kıpır kıpırdar.