Kendimle Mücadelem

Soytarılık etmeden güldürebilmek seni 
Ekmek çalmadan doyurabilmek 
Ve haksızlık etmeden doğan güneşe 
Bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi 
Mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun…
Şimdi iyi niyetlerimi 
Bir bir yargılayıp asıyorum 
Bu son olsun be… bu son olsun! 
Bu da benim sana 
Ayrılırken mazeretim olsun! 

Yusuf Hayaloğlu’nun güzel bir şiirinin ilk dizeleri bunlar. Şimdi iyi niyetlerimi bir bir yargılayıp asmamak için kendimle o kadar mücadele ediyorum ki anlatamam.Görüyorum ki kötülük hep galip geliyor ve iyilik kötülüğü bir türlü başından savamıyor. Hep savaşıyor, hep kaybediyor. İyiliğin tarafında kalanlar için bitmek bilmeyen bir yaşam mücadelesi var sanki. İyiliğin tarafında olduğu için bir takım manevi hazlar duyduğunu iddia edenlerin, maddi hazlara hep bir şekilde muhtaç yaşaması, aklıma üstünde yaşadığımız yeryüzünün anlamsızlığı sorunsalını getiriyor. O zaman da bir varlık amacı sorgulaması duruyor karşımda.

Neden varız? Neden, iyi olan tarafta olup, sabretmek zorundayız? Kötülerin savaşı, neden kendileri gibi kötülerle değil de hep iyilerle oluyor? Bu savaşta kazanmak yada kaybetmek bize sonuç olarak ne vaadediyor?

Kafamda birbiri ardınca sorular. İdealist olmayı bırakıp sadece realist olmak çözüm olur mu acaba? Gerçekten yorulduğunu hissediyor insan. Dünya da yaşanan bunca felakete duyarsız olup, kendine ufacık bir dünya kurarak nefes almaya çalışmak mı doğru olan?

Geçenlerde dünyaya doğru gelen dev bir astroid haberine rastladım. Birçok kişi gibi, bari bu teğet geçmese diye düşündüm. Bu kadar güzelliği, dünyada yaşayan insanların hak etmediğini düşünüyorum ne yazık ki. Dünyayı yok etmeye çalışan insanların, kendi elleriyle yok etmekten dolayı duyacakları hazzı yaşamasınlar diye düşündüm bunu. Zaten eninde sonun da olacak olan bu değil mi? İnsan bu dünya düzenini bozup, onu tek seferde yok edecek şeyi buldu bulacak. Şu an bu yolda ilerlemeye devam ediyor.

Haksız da değilim hani. Kasten çıkarılan orman yangınları, betonla üzeri sıvanmış toprak, en ufak sızıntı da milyonlarca canlının hayatına mal olabilecek nükleer faaliyetler, acımasızca yok etmeye programlı silahlar, denizlere dökülen atıklar, hızla nesli tükenen hayvanlar, bu asırda hala kamplarda işkencelerden geçirilen insanlar, aç çocuklar, su bulamayan milyonlar vs. her birinin varlığı ayrı bir uyku kaçmasına neden olacak örnek hadiseler.. Günümün çoğu bunları düşünmekle geçiyor. Duyarlı ol ama duyma diyorlar bana. Bu mümkün mü?

Ne okumak, ne yazmak, ne de insan sesi soluğu duymak istiyorum çoğu zaman.

Neyse boş verin. Burada vakit gece yarısını çoktan geçti. Sabah olmak üzere yani. Bunları neden yazdığımı inanın bende bilmiyorum. Bir duygu esnemesi diyeyim. İçimden geldi ve yazdım. Ne önemi var ki?. Okumayın geçin.

Selametle.