Deli bir değil ki bağlayasın
Ölü bir değil ki ağlayasın
Yara bir değil ki dağlayasın..
Bırak dünya da yaşanan onca kötülüğe duyarsız kalmayı, en yakınında ki olaylara bile bigane kalamıyorsun. Tabi sağlam bir vicdan mekanizması işletiyorsan. Savaşlar, açlık yaşayan insanlar, kıtlık içerisindekiler, inandıkları ve aidiyet duydukları bir ilke, ülkü, inanç yüzünden gadre uğrayanlar vs. Uzatmaya kalksam liste daha çok uzar.
Toplamaya kalksan bir yığın dert var hayatımızda. Sınırlı zamanımız var dünyada oysa. Buna rağmen bunca dert haksızlık değil mi? “İsyan deryasına yelken açmışım, kenara çıkmaya koymuyor beni.” diyor şair. Benim ki isyan değil, sadece rahatlama çabası.Kendimle bu şekilde dertleşiyorum. Hayat kısa, hislerim yük olarak ağır. Yardım etmeye çalıştığım,el uzattığım her yaralı sırtımda kalıyor. Düşmemek için pençelerini geçirdiği sırtımda inanılmaz acılar yaralar bırakıyor.
En zoru da senin hissettiklerini his etmeyenlerle beraber yaşamak. Kendini tecrit etmekten başka seçenek yok sanırım. Çözüm olmadığını biliyorum. Böyle yalnızlıklar insan tabiatına aykırı. Daha berbat hale getiriyor işleri.
Aslında sorun tam olarak bende de değil. Diyelim ki ortada herkesi ilgilendiren bir problem var. Çözüm olarak bir kişinin bunu kaldırması imkansızsa, bunu ondan etkilenmesi gereken toplam kişi sayısına bölersiniz ve sorun ortadan kalkar.Sıkıntı şu ; bu problemin çözümü için yapacak bir şeyi olmayanların sadece üzülmekle iktifa etmeleri de dahil, yapılması gereken şeyi toplam kişi sayısına böldüğünüz halde, kimsenin kendi hissesine sahip çıkmaması.
Yüzdelik dilimde benim yerim küçücük iken, neden ben herkesin hissesinin ağırlığını çekiyorum? Kaldırabilsem iyi. Deniyorum ancak olmuyor.
1 Ekim 2018/ Alberta.