Bu yazının, acıyı hissetmek dışında, bir amacı yok. Yazan her şeyi biliyorsunuz zaten.
Normal hayatta, yani olağanüstü şeyler yaşamadığım zamanlar, olaylara ve yaşananlara bakışım genelde olumludur. Bardağın boş olan tarafını değil de, dolu olan tarafını görmeyi tercih ederim. Çünkü bize bağışlanan şey var olandır, olmayan değil. Olmayan şeylerle ilgili konuşurken, zaten evvelden de bana ait olmadıkları için, hak iddia etmeyi makul bulmam. Bir gayretim varsa ve bunun karşılığını alamamışsam, onu bir parça düşünürüm tabi. Hepten kaderci değilimdir. Fakat bir zamanlar dikkat çekecek kadar, konuşmalarımın çoğunun sonunda, “hayırlısı…” sözcüğünü kullanıyor olmam, işin sonunda biraz fazla teslimiyetçi olduğum kanısını da uyandırmıştır. Fazlaca kaderci olduğum kanısını ön plana çıkaran bu sözcüğü ne zamandır kullanmasam da, zaman zaman dilimin ucuna kadar geliyor. O zaman da “hayat işte” deyip geçiyorum.
Fakat son 6-7 yıldır o kadar olumsuz şey yaşadım ve gördüm ki, “Bizi çok kötü günler bekliyor, Allah belamızı verecek, daha bunlar ne ki!” Sözcüklerini daha çok kullanır oldum. Bunları iş olsun diye söylediğimi sanmayın, ben bunları gerçekten inanarak söylüyordum ve hala söylüyorum. Ayrıca arzu ettiğimde söylenemez. Fakat işaretler, hadiseleri okuma şeklim bana bunu söyletiyor.
2020 yılında insanların gördükleri şeyler bence sadece kırılmanın açık seçik ortaya çıkışıdır. Örneğin, deprem olmadan önce, faylar harekete geçer, karalar yerlerinden oynamaya başlar, sıkışmalar meydana gelir vs. En sonunda da sarsıntı şiddetli bir biçimde gerçekleşir. Bunlar da sarsıntının ön evreleri benim kişisel kanaatime göre.
Allah belamızı verecek derken; bunu herhangi bir kitlenin yaptıklarından dolayı söylemiyorum. Bu söylemim, dünyada ki insanların ekseriyetinin,bu büyük kabahatlerde pay sahibi olmasından ve suskunluklarından dolayı bu cürümlere zımni olarak ortak olduklarından dolayı, onları sorumlu tutmamdan kaynaklanıyor.
Dünya yanıyor, insanlık yanıyor, yüzlerce yıldır insanoğlunun beraberinde taşıyıp getirdiği erdemler ve değerler yanıyor, fakat hepsi ve her şey bir parçacık maddi menfaate yada olmayan bir üstünlük düşüncesine (dini yada ırksal) kurban ediliyor.
Açayım isterseniz; Dünyada milyarlarca insan açlık sınırlarının bile dibinde kaderine terk edilmiş halde, milyonlarcası temiz içme suyundan yoksun, milyonlarcası bir başka toplumun boyunduruğu altında soykırıma uğruyor, yüz binlercesi cezaevlerinde düşüncesinden dolayı tutuklu, insani şartlardan uzakta çocuklar ve bebekler cezaevlerinde, keyfe keder ormanlar yakılıyor, yakılmayanlar imara açılıyor, göller, dereler, çaylar kurutuluyor, nehir yatakları doldurulup inşaatlar yapılıyor, çocuk tacizleri ve tecavüzleri almış başını yürüyor, kadın cinayetlerinin haddi hududu yok, organları için kaçırılan engelliler bile onlarca, her yıl sadece Türkiye’de yüz binden fazla çocuk kaçırılıyor ve akıbetlerinden herhangi bir haber alınamıyor, canlıların nesilleri hızla tükeniyor, ekosistem can çekişiyor, iklimler değişiyor, savaşlar ülkeleri, kültürleri tabiatı yok ediyor vs.
Tüm bunlar sadece rakamlar ve istatistikler üzerinden değerlendiriliyor. Rakamlara bakıp geçiyoruz. Herkes, her şey rakamdan ibaret. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler türler , ölenler, yaralananlar, sakatlananlar ,kaybolanlar vs. Tümünün karşılığı anlamsız birer sayı topluluğu. Bu şekilde, acı çekmesi gereken, bu felaketleri hissetmesi gereken insanlar olmaktan gün be gün uzaklaştırılıyoruz. Ne büyük aldanmışlık!
Kısacası dünyanın ciğerleri su toplamış durumda. Avustralya’da ki orman yangınları ve Amazon ormanlarının yanması, ardından da gelen pandemi sürecini, kendi diliyle bu şekilde okuyorum ben. Dünya artık nefes alamıyor. Operasyon şart. Bu operasyon doğal seyri içinde nasıl gerçekleşir bilmiyorum. Bir kurtarıcı gelip, dünyayı bir dokunuşla değiştiremeyeceğine göre yakın gelecekte bir kurtuluş görünmüyor. Ama felakete son sürat gittiğimiz açık seçik görülüyor.
Bugün Beyrut’ta yaşanan patlama kaygılarımın ne kadar az olduğunu gösterdiği için biraz daha üzdü beni. O patlama esnasında meydana gelen bulut nasıl bir dehşetin içerisinde olduğumuzun panaroması değil mi sizce de? Binlerce canlının yok olduğu bu gibi felaketlerin önü alınamayacak hale gelmiş durumda. Ne kadar isyan etsek az. Ne kadar bağırsak çağırsak, ağlasak yetmez.
Dünyayı insanoğlu yok edecek. Kıyameti insanoğlu koparacak diyorum bazen. Haksız olduğumu düşünmüyorum. Sabotaj veya değil bilemiyorum ama eğer bu patlama iradi olmayan bir şekilde gerçekleşebiliyorsa, iradi olarak yapılabileceklerin korkusunu herkes yaşasa iyi olur herhalde.
Uyanmak için konuşmaktan, yazmaktan ve anlatmaktan başka çare görmüyorum ben. Uyanmamız gerek ne olursa olsun. Neye mal olursa olsun, konuşmamız gerek. Çünkü dünya artık çok daha kötü bir yer. Belki daha da kötü olacak. Bir satır, bir söz, bir hareket bizim safımızı belirleyecek bu kıyamet öncesi bu son fasılda.
Çok haklısınız, dünyada artarak kötü şeyler oluyor ama ben hep yine de her şeyin bir insanın davranışlarıyla fark yaratacağına inananlardanım. O günümün içinde yapmam gerekenlerde dürüst olmak, vicdani olmak vs gibi, bütünü bireysel yapılanlar etkileyeceği için, bir noktanın o günü içindeki samimiyeti kıymetli, tüm dünyaya gücüm yetmez ama kendimi terbiye etmeye her gün gayret etmek ve dünyaya iyi yansıma vermek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
Yazınız güzel ve düşündürücüydü, teşekkür ederim.
BeğenBeğen
Yorumunuz ve duyarlılığınız için teşekkür ederim. Bu olayın ideolojik ,sosyolojik ve politik yanları da var.
Kötülük çok planlı ve organize bir şekilde ilerliyor maalesef. Bunca kötülüğün önünde ancak örgütlü ve samimi insanların durması gerekiyor fakat bunu yapmaya çalışan yapıların tümünün ayrı birer yumuşak karnı var. İdeolojik ayrışmalar ,kamplaşmalar, farklı inanışlar vs. bu mücadelelerin gücünü, etkisini ,yapısını baltalıyor. Temelde iyi insan , vicdanlı bireyler olma olmazsa olmaz şart ancak yeterli olmuyor nedense. Zira toplum içerisinde bireylerin hangisine sorsanız kendisini iyi insanların içerisinde olduğunu iddia ediyor ve kendisini orada konumlandırıyor. Fakat sonuçlara bakınca bunca kötülük ve faciayı yapanlarında yine aynı bireyler olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla vardığım son noktada çoğu meselenin kaynağının sosyolojik olduğu kadar da politik olduğunu düşünüyorum.
Umarım birgün ,dünya bir dakikalığına bile olsa güzel bir yer olur.
BeğenLiked by 2 people
Çok haklısınız ve umarım olur
BeğenLiked by 1 kişi