
Geçenler de Fox Guy günüydü. Okulda konuyla ilgili ufak çaplı bir metin okuyunca andım yine bu defalarca izlediğim filmi. Tavsiye Film deyince aklıma gelen ilk filmlerden birini yani. “V For Vendetta’yı”
Özgür olabilmek, kendine güvenip kendi sınırlarını aşmak , bunun için çıkacağın yolculuklar hiç kolay olmuyor. İşkencelerden geçiyorsun, fiziksel veya ruhsal sancılar çekiyorsun. Bildiğin dünyan dışında bir dünya açılıyor önünde. Sonra bir bakıyorsun o dünya bildiğin dünya değil. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorsun. Etrafında dönen olayları anlamlandırmaya çalışıyorsun. Olmuyor. Herşey tel tel dökülmeye başlıyor.
İşte o an kendi gücünü fark ediyorsun. Bunu fark edebilmek için çekilenlere değip değmeyeceğini kendin bileceksin.
Ben Evey’nin macerasına böyle bakıyorum. İnandı, inandığı şey uğruna yapacağı şeyi yaptı ve sanal hapishanede onca işkenceye rağmen işbirliğini reddetti. Sonra da ölüme razı oldu. Hücreden çıktığında ise gördüğü şey onu nefes alamayacak derecede hayal kırıklığına uğrattı. İnancı kırıldı. Yaşadığı şeylerin, inandığı ve uğruna acılar çektiği şey olmadığını gördü bu defa da. Ama Evey vazgeçmedi. Kendisini inşaa etti. Dönüştüğü şeyle birlikte, eskiden olduğu şeyi bir araya getirdi. Hem V’yi sevdi. Hem de dönüştüğü şeyi sevdi.
Benim için “ V For Vendetta” filminin asıl anlamını bulduğu yer, ne diktatörlerin başlangıç ve bitiş serüvenleri nede kurtarıcıların olağanüstü performanslarıdır. Asıl önemli gördüğüm kısım dönüşümdür . Dönüştüğümüzde kazanacağız, daha bir güzel olacağız. Saçlarımız kazınmış olsa, yüzümüz küçülmüş olsa, bedenlerimiz form değiştirmiş olsa bile. Çünkü her dönüşüm yeni baştan yaratılışla benzerdir. Yeni bir anlam ve şekildir.
(Beni dönüştürene , hayatıma yeni bir bakış yeni bir anlam kazandırana , içimdeki buzdan dağları eritene, tuzdan dağlara yağmur olup yaparak denizlere dönüştürene . Benim Evey’ime…)