Hayallerin yada rüyaların haricinde,zaman nasıl geri sarılır. Bunu bilmek neleri güzelleştirirdi hayatımızda. Kim bilir? Ben zamanımı genelde benzer şeylerin hayatıma girmesiyle, özlemimi arttırdıkça geri sardırmak istiyorum. Yeni şeyler eskinin o anlamlı kokusunu vermiyor. Rüyalar öyle mi ya. Orada her şey sahiden de sahi.
Geçen gece bir rüya gördüm yine. Uzun yıllar önce vefat eden babaannemin cenaze merasimindeyim ve şimdiki yaşlarımda. Merasime dair ritüeller devam ederken, canımdan aziz bildiğim bir arkadaşım var, işte o geliveriyor birden. Hasretini tüm varlığımla buram buram hissetiğim. O kadar uzak kalmışız ki, özlem akıyor her yanımızdan.. Biliyorum oda beni şimdilerde çok özlüyordur. Hadi cenazeyi kaldıralım diyor. Bırak cenazeyi diyorum, ölen öldü. Sen gel hele şöyle yanıma, gel hele, ben seni çok özledim azizim. Yanıma geliyor o can dost. Sımsıkı sarılıyor bana. Yanaklarımdan, alnımdan, yüzümden gözlerimden öpüyor. Biliyorum onunda beni çok özlediğini. Bin yıllık bir hasreti dindiriyoruz sanki. En azından rüyamda gördüm onu. Bu hasret ne kadar uzun sürer bilmiyorum. Çok özlediklerim var. Her gün özlediklerim var. Her an özlediklerim var. Uzun zamandır rüyalarıma bile gelmeyenler var.
“Özlemek, ne derin bir duygu böyle
Özlemek, ne uzun bir mesafe…” diyor
Cahit Zarifoğlu. Ne zaman aklıma bir şeyler karalamak gelse özlemekten yol buluyorum kelimelere giderken. Bir çiçek çizsem, bir suret ya da. Bir tele dokunsam veya bir tını duysam. Özlem dolu saatlerin kapısı açılıyor. Halden bilmez insanlara anlatasım yok. Hissizlerin dünyasında yerimde yok.
Sonra uyandım. Uyandığımda kapımda, akşamdan eve getirip varlığını unuttuğum arabayı görüyorum. İlk arabamın ailesinden ve aynı renk. Benim gibi o da büyümüş. Ama daha ağır ve daha güçlü. Ben ona göre biraz daha zayıfım. Ama ziyanı yok sevecektir beni. Keşke sevmese. Ben zaten en büyük kötülüğü beni en çok sevenlere yapmadım mı şimdiye kadar. En çok sevdiklerimin de yeri de, beni en çok sevenlerin yeri de, hikayem de benden dolayı çok üzülenlerin arasındadır. İnceden bir şey aldım üzerime ve çıkıp kapıdaki arabanın içine oturdum. İşte şimdi ağlayabilirim. Eskiye dönüş mü var? Yollar beni mi çağırıyor yoksa? Gidenler gelmediler, ben gideyim onlara. Mehlika Sultana âşık yedi gençten biri gibi…
Mehlika Sultan’a âşık yedi genç
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan’a âşık yedi genç
Oradan gelmeyecekmiş dediler!..
Bu gece ise yine rüyamda bir sürü misafirim vardı. Uyandığımda kaybolan, sen vardın, o vardı, öbürü vardı, diğeri vardı,öteki vardı. Küçük vardı, büyük vardı…
Mahcup bir eda ile yüzüne dokunabilmenin sadece bir rüya olması hazin. Bir hayalle anlamlanan yaşamım, geri kalan anlamını ne zaman yitirdi bilmiyorum. Tutunmaya çalışmaktan öte Araftayım hala. Hissizliğin orta yerinde zihnimi aldırmış gibi, kalbimi durdurmuş gibi. Zamanı geri sarmak demiştim ya hani. Zaman bir ileri, bir geri gidiyor. Durup durup peşimde birileri kalmış gibi arkama bakıyorum.Sonra birden bire ortaya çıkan, önümde duran koca engellere.
Rüyalarımda ise tam tersi kovalayan var diye koşuyorum sürekli. Bu dünyada izleri silinmez hayat, ancak ölünce silinecek kalıntıları ile biliyorum.Bitti diyeceğim,şükür bitti. Neydi o öyle, otuz kırk,elli…bitmek bilmez bir ömür. Bazen umursamamaya çalışıyorum kimilerinin sözlerine güvenerek. Sahi geçecek mi, şu kara bulutlar gibi dağılacak mı kabuslar. Mutluluk denilen kervanın peşinde ki son yolcu bile olmaya razıyım. Şen şakrak olmak değil, sadece ben olmak istiyorum, ben olabilmek, olduğum gibi kalabilmek…
Sonra geceden kalma ızdıraplarımı, sancısını karnımın bir kılıç gibi ikiye böler bir ses,
– Kalk hadi ,kahvaltıya kalk
-Kalkmıyorum işte, zıkkımın kökünü yiyeceğim ben sonra…