
Edebiyatın çınarı sayılan, geçtiğimiz birkaç yıl önce kaybettiğimiz, Yaşar Kemal’in İnce Memed kitap serisinden bahsediyorum. Toplam dört kitap ve iki bin küsur sayfa olan bu muhteşem eserle ilgili bir değerlendirme yazısı yazmayı, haddimi aşmak olarak görüyorum. Bu yüzden yazdığım şeyler biraz onu tanıtmak, biraz da aldığım derslerden küçük bir bukle sunmaktan öteye geçmeyecektir.Bir yerlerde okuyanın aklında kitapla ilgili küçük bir kıvılcım çakabilmek adına bu çabayı kıymetli görüyorum.
Elbette bu yazıyı okuyan herkesten gidip seriyi bitirmelerini beklemiyorum, fakat bunu birileri yapacak olursa, onu da kendileri adına bir kazanım sayabileceklerine dair garanti verebilirim.
Her ne kadar ilk kitaptan sonra, serinin kalan üç kitabının yeteri kadar ilgi görmediğinden bahsedilse de, buna okurun tembelliğinden başka yapılacak bir açıklama bulamıyorum.
İnce Memed aslında sadece bir roman değildir. Bir destandır. Bir başkaldırıdır. Haklarını alamayanların, köle gibi çalıştırılarak, böcek kadar değer görmeyenlerin dağları titreten haykırışıdır.
Kitabın kahramanı olan “İnce Memed” kimdir?
“İnce Memed dedikleri de bir sabi çocuk. Ama tepeden tırnağa yürek…”
Köylüler birbirlerine onu böyle anlatıyorlar.
İnce Memed ‘in kurgusu muhteşem. Bunun yanı sıra 1930 lu yılların Çukurova’sı o kadar güzel tasvir edilmiş ki şaşırmamak elde değil. Diyelim ki bir zaman makinesi icat edildi ve o döneme gidip, kendinizi ovanın ortasında bir yerlerde buldunuz. İnce Memed kitabı elinizde ise, yönünüzü yolunuzu rahatlıkla tayin edip köyler arasında yolculuk yapabilirsiniz.
Tasvirlerinden, duygu değişimlerinin enfes anlatımından, tabiatın renginden kokusuna varana dek, tüm devinim ve değişimler, kelimelerin esrarlı sıralanışıyla, seri boyunca size haz vermeye devam ediyor.
Bir de Yaşar Kemal’in ne kadar çok kelime bildiğine hayret ettim doğrusu. Düşünün böyle bir roman yazıyorsanız ve anlattığınız dönemin imkanları, şartları son derece kıt ise, çevrede anlatacağınız nesne sayısı o kadar az demektir. O dönemi anlatırken, çevreyi tasvir ederken de bir o kadar az kelimeyle durumu kotarırsınız. Ama gelin görün ki Yaşar Kemal eseri tam 4 cilt yapacak kadar dili iyi kullanmış. Doğrusu hayran kaldım. Sait Faik Abasıyanık, “Hikaye mi yazacaksın; gökteki bütün yıldızların denizdeki tüm balıkların adını bilmelisin” diyor ya hani. Evet Yaşar Kemal onların isimlerini biliyor.
Bunun yanı sıra dikkatimi çeken bir başka şey, toplumun harekete geçiş psikolojisinin ne şekilde ve nihayetinde ne zaman tetiklendiğini görmek oldu.
Dikkatimi çeken ikinci şey ise, insanoğlunun, kendisini kurtaracak hamleyi yapanın yanında kısa bir süre durduktan sonra, yine kendisine asıl kötülüğü yapan güçten yana vaziyet alması oldu. Bir fesat ses, ilk ifsat edici yorum, ilk şeytani kelam, tüm dengeleri bozuyor demek ki.
Köylünün kanını emen Abdi ağayı öldürüp, tüm arazileri köylülere dağıtan İnce Memede karşı, kısa bir süre sonra düşman olan köylülerden bu davranışı gördükten sonra, aklıma hemen Livaneli’nin Son Ada romanında ki, ada sakinlerinin tavrı geldi. Onlarda kısa bir süreli anlık dönüşler yapabiliyorlardı. Büyük bir kararlılıkla yanlışın üzerine gidiyorlar, ufak bir propaganda ile gerisin geri dönüp kendilerine akıl yolunu gösterene karşı tavır alıyorlardı.
Aklın bu şekilde ve bir anda felç olmasını anlayabilmiş değilim. Bu felç anı, acaba toplu halde olunca mı oluyor? Yoksa fertler tek başlarına da olunca davranışlarda aynı şey görülüyor mu? Bilmiyorum. Söylenecek tek şey, “Doğrusu insan çok tuhaf bir varlık.”
Memed ’in gözlerinde bir pırıltı vardır. O pırıltı gelip çakınca Memed yangın olur. Memed ele avuca sığmaz bir ateş olur. O pırıltıyı şöyle anlatır yazar.
Bütün canı, hayatiyeti, kini, sevgisi, korkusu, gücü kocaman gözlerine toplanmış. Gözlerinde arada bir, iğne ucu gibi bir pırıltı yanar söner. Keskin, batan bir pırıltıdır bu! Bu pırıltıdan korkulur. Korkunçtur. Parçalamaya, atılmaya hazırlanmış kaplanın gözlerinde de aynı pırıltı yanar söner mutlak. Bu nereden gelir? Belki yaratılıştadır. En doğrusu, çekilen işkencede, dertte, beladadır. Memed’ in gözlerine bu pırıltı, son bir yıl içinde gelip yerleşmiştir. Ondan önce Memed’ in çocuk gözleri bir hayranlık, bir sevinç içinde parlardı.
O pırıltı değilse de sonradan nice Memed’ lerin içine düşer bir pırıltı. Aynı elbiseler, aynı takımlar, Birbirine benzeyen ve aynı boyda yedişer yedişer Memed’ ler. Zulümden kaçıp Memed olurlar.
Alıntılar yaparak, önce neler hissettiğimle başlayayım;
Bana bak! Oğlum İnce Memed, dedi. Suçsuz adamı, az suçu olan adamı, parası için adam öldürürsen iki elim yakanda olsun.(
Memed, dingin:
“Bundan sonra insan öldürmeyeceğim. “
Süleyman, yakasını bırakmadan:
“Eğer bir Abdi Ağaya daha rastlarsan, onu da öldürmezsen gene iki elim yakanda olsun. Yüz tane Abdi Ağa görürsen, yüzünü de öldür… “
Memed, gülerek:
“Söz, dedi. Yüz tane bulursam, yüzünü de… “
Anadolu köylüsünün nasıl dayak yiye yiye kendine geldiğinden bahsediyor serinin 4.kitabında. Onbaşı Kertiş Ali’nin dayağını yiye yiye ölen, yine de Memed olmaktan vazgeçmeyecek delikanlılardan bekliyoruz değişimi. Dayak yiye yiye kendimiz olacağız bu gidişle.
Sabır…
Demir olsam çürürdüm, toprak oldum dayandım…
Umut…
“Beklerim, Yusuf’u kuyudan çıkaran Mevla bir gün olur bize bakmaz mı dersin! Bir gün olup bizim üstümüze de bir gün doğmaz mı dersin?”
İnce Memed biter, yer gök kızıla keser, her yanda yarpuz kokuları duyulur. Ayranaşı tadı kalır damaklarda. Çakır dikenliği yakmak için bahar beklenir. Bir top ışık patlar dağ başında. Bir kere de fıkaralar kazanır. Çünkü ağalar beyler az, fıkaralar çoktur.
Birde, dozunda bırakmak kaydıyla biraz anarşizm iyidir. İyi gelir yani. İçiniz soğur.
Bu açıdan bakınca paralarını ödemeyen Şakir ağanın, kasabadaki ahşap konağını yıkan ırgatların hareketi tam yerindedir. Devlet, ağalar beylerle iş tutarsa, teba başını kaldırıp yanmış dudaklarına bir damla su niyetine şefkat beklediği ellerden kafasına sopa yerse, işte o tebaya, o ırgatlara anarşist olmaktan başka yol kalmaz. Sıtmadan ölmektense bir konak yıkmak yeğdir kanımca. Kansız kavgasız, bir konak yıkılır, tıpkı birkaç kelleyle yıkılan Sırça Köşk gibi. Sonra herkesi bir sükûnet alır. Elbet ırgatların hakkını birileri bu yıkımı görünce teslim eder ama, bir de İnce Memed korkusu ya da hamlesi de gerektir hani.
Bazen Bir yılgınlık hali gelir çöker üzerinize, halka cevredenler için içinizdeki şeytan der ki;
– Abdi gitti Hamza geldi.” Hamza gidince kim gelecek? Onun da cevabı sevabı var.
– Abdi gitti Hamza geldi. Hamza gitti yerine başkası elbet gelecek ama onun çaresine de o gelince bakılır. Değil mi Memed? (İnce Memed 2 )
Yılmış, korkmuş, ürkmüş insan kadar kötü bir mahluk halketmemiştir yaradan. Dünyada cehennemden hiç çıkmayacak, ebedi yanacak bir yaratık, yılmış adamdır. Allah’ın en edna kulu korkmuş adamdır, korkmuş adam insanlığın yüz karasıdır. (İnce Memed 2 )
“Zulme karşı koymamak kafirliktir, çocuğunun rızkını, baba yurdunu korumamak, bırakıp gurbet ellere düşmek kafirliktir. Zulme karşı koymamak zalime ortak olmaktır. Korkmak, korkudan dolayı yılmak kafirliktir.” (İnce Memed 2 )
Bakmayın siz kraldan çok kralcılara , onlar hep olacak. Ama İnce Memedler var oldukça onlara dünya hep dar olacak.
Sağlıcakla Kalın.