Cemal Süreyya katıldığı bir televizyon programında der ki; Ben 7 yaşında Dostoyevski okudum . O günden beri huzurum yoktur.
Cahit Zarfioğlu’na atfedilen bir söz vardır birde; o da derki, “Ne kadar çok acı var”….
Bundan sonraki kısımda nasıl huzuru olur ki insanın? İnsan sadece bir parça et ve birkaç damla kandan ibaret değil ki. Her insan ayrı bir alem, ayrı bir dünya. Sonsuzluğa programlanmış bir kainatın kıymetli yolcularıdır insanlar.
Ve fakat bu yolculukta milyarlarca aç insan var yeryüzünde. O insanlar sert toprağın üzerinde yatarken bir gün bile yarın ne yiyeceğini düşünmeden uyuyamıyorlar. Öte yandan ise saraylarda yaşayanlar, saraylarda yaşayanları kıskandıracak yerlerde yaşayanlar var.
Sonra birde iktidar sahiplerinin doymak bilmeyen hırsları için ölüme yolladıkları, ölüme gidenlerinde her şeyden bihaber öldürdükleri insanlar var. “Savaşlarda ilkin hakikat ölür” denildiği için bu çıkarımı yapmıyorum. Bunun böyle olduğunu hepinizin bildiği ve kendinden dahi sakladığı için biliyorum.
Şimdi düşünüyorum işte. İnsan olan nasıl huzurlu olur ki? Okumak, bilmek, vicdanını dinlemek insana böyle böyle yük oluyor . En son Zülfü Livaneli’nin Huzursuzluk kitabını okuduğumda böyle hissetmiştim. Hikaye’nin kahramanı “Ben bir insandım” diyordu, son nefesini verirken. Sadece bir insan olabilmek çok mu zor?
Zamanın ötesine geçen kimi yazarlar bu sancıyı yüreklerinin derinliğinde hissettiklerinden olsa gerek, kendi asırlarından sonra gelenlerin bile kalbine dokunabilmişler. Keşke iyi insanlar diğer insanların kalbine dokunabilse ve onları iyileştirebilse. Belki yaraları hemen iyileşmez ama, zamanla kanamaları durur en azından.
Gecenin bir yarısı kalbime gelenler bunlar.
Sağlıcakla, güzellikle ve iyilikle kalın.