Adınla Başlıyorum.

Sana yeniden mektuplar yazmaya başladım. İçimde tuttuklarımı başka türlü nasıl dışarı çıkarabilirdim ki? Şu sıralar yazmaya verdim kendimi. Şiir, deneme yada hikayeden ibaret olan uzun yazılar değil hiçbiri. Sadece isimler. Günlerdir ismini yazıyorum türlü türlü kalemlerle, türlü türlü şekillerle. Bir yazı çeşidi öğrenmeye çalışma bahanesiyle yapıyorum. Aslında bu sanat öğrenmek gibi bir amacım yok. Yalnız adını yazmak istiyorum. Sadece bir türküde geçen adını söyleyebilmek ,tekrar tekrar aynı notalara farklı perdelerden basmak, ince ince türkünü tellendirmek de güzel. Her şeyin güzel fakat kendimde tutsak olmana gönlüm razı değil. Binlerce adın arasında dahi olsa adını görebilmek ayrı bir güzel. Seni sevmek başka güzel, seni yazmak ayrı bir güzel. Sindirdiğim, gizlediğim satırlar arasın da farklı karakterler olarak karşımda duruşlarını ,adını giyindirip kuşandırarak taçlandırmak istiyorum. Bulunmasını istemediğin şeyleri göz önüne koymak gibi. Kendinde dönüp dönüp bakarsın ya, işte öyle içimi ferahlatıyorsun.

Aşk bir takıntı hali demiştin ya hani, aşk takıntı değil bence. Aşk, kainatın özü olan yaratma sanatının bir yansıması sadece. Yaratmak ne kadar büyük bir sanatsa, aşk o kadar berrak bir yansıma. Ben o yansımaya bakarak yapmaya çalışıyorum her ne yapıyorsam. Bazen istemeden gözün dalar kimi şeylere, benim gözüm aşka dalmış seyre koyulmuşum çok mu?

Seni yaşamaktan başka çarem yoktu, elimden geleni yaptım sevdiğim.

Sonra Nazımın dediği gibi, Yaşamak ümitli iştir sevgilim, yaşamak seni sevmek gibi ciddi bir iştir.

Birde çoğu zaman yüksek bir yerlere çıkıp gökyüzüne bakıyorum. Hala oradasın biliyorum. Her gece, her gündüz. Sanırım mahşer meydanı bile kurulsa, kainat yıkılsa bile üstümüzde mutlaka bir gökyüzü olacak. Gökyüzüne bakıyorum oradan bana da bir gün bakarlar ümidiyle.

Sana ne kadar anlatsam az. Seni ne kadar sevsem, ne kadar yazsam az. Fakat şimdilik bu kadarla kifayet edeyim. Kalbine iyi bak.