Çağlalar 2

(Bu görselde ki ağaç, 2014 yılında, diktiğim bir ceviz fidanı).

Size daha önce çağlalar dan bahsetmiştim hatırlarsanız.O, bizi kendimizden geçiren çağlaların tuttuğu kayısı ağaçlarının, dört tane olduğundan hani.

O dört ağaçtan geriye şimdi; dallarının bir çoğu kurumuş,gövdesinde meydana gelen çürüklerin kendisini iyice belli ettiği ve yorgunluğu her halinden anlaşılan; üç tanesi kalmış.

Bir tanesine ne olduğunu söylemiş miydim? Hatırlamıyorum. O yüzden müsaadenizle tekrar anlatayım.

Bizim köyde hayat tüm rutinliği ve renksizliği ile yavaş yavaş akarken, günlerden bir gün büyük amcam, kendi evinin önünde de bir meyve ağacı olması gerektiği hissine kapılmış. Ancak bu arzusunu tatmin edebilmenin yeni ekilen bir fidan yoluyla olacağına pek aklı kesmemiş olacak ki, o meşhur kayısı ağacı dörtlüsünden bir tanesini gözüne kestirmiş.

“Bunlardan birisini alıp götürsem, bizim evin önüne diksem ne muhteşem olur” demiş kendi kendine.

Küçük amcam da onu kırmak istemediğinden olsa gerek bir şey diyememiş .

“Bu ağaç yerinden sökülürse bir daha tutmaz” diye ufaktan bir söylenmişse de, bu sözünün ağabeyi tarafından pek kale alınmayacağını düşündüğünden olsa gerek, ilanihaye ;”Sen bilirsin abi, ağaç aha orada. Ne yapıyorsan yap” diyerek kenara çekilmiş.

Büyük amcam ağacın etrafında bir iki tur döndükten sonra, almış eline kazmayı küreği, başlamış ağacın etrafını açmaya. Derken zar zor da olsa başarmış ağacı kökünden sökmeyi. Sonra da kökünden söktüğü ağacı traktöre yükleyip, kendi evinin önünde açtığı çukura dikmeye muvaffak olmuş.

O bunu böyle yapmayı istemiş ancak gel gör ki, ağaç bu işe razı mı bakalım?

Yıllar boyu canından can verdiği, santim santim büyüttüğü köklerinden koparılarak, yeni bir yere dikilmek işine geliyor mu? Birde diğer arkadaşları var ki, aynı toprağın suyuna köklerini daldırmış , birlikte yıllardır can cana yaşamışlar. Onlardan ayrılmak öyle kolay kolay mümkün mü?

Evet tam düşündüğünüz gibi, ağaç bu işe razı olmamış.Yerinden ayrılmaya rıza göstermemiş ve bunu da lisanı hali ile anlatmaya karar vermiş.

Sonbaharın yerinden söküldükten sonra aradan koca bir kış mevsimi geçmiş. İlk bahar geldiğinde, dallarında açan tek tük yapraklar onu yerinden sökeni az biraz umutlandırmışsa da, ağacın yaşamaya pek niyeti yokmuş.Nihayet bünyesi daha fazlasını yapmaya da muktedir olamamış. Sonrası malum. Olduğu yerde kurumuş.

Kimi insanlar da böyledir işte. Köklerinden kopardığınız zaman kurumaya başlar. Dıştan kuruduğunu anlamak kolay olmayabilir ancak, içten içe kuruyan insanların zamanla öyle hallerine şahit olursunuz ki, bu onların içten içe kuruyup çürüdüğünü fazlasıyla anlamanıza yeter.

Buraya,bu ülkeye geleli iki yıl oldu.Yani bugün ikinci yılı bitirip üçüncü yıla girdim.Bu iki yılın neler getirip neler götürdüğüne dair kimi şeyleri buraya, satır aralarına serpiştirdim.Ancak buraya yazamadığım da bir çok şeyler yaşadım.En kötüsü, bir daha göremeyeceğim insanları kaybetmek oldu. Belki de daha nicelerini kaybedeceğim kim bilir?

Uzun zamandır görüşemediğim, çocukluğumuz da evlerinden çıkmadığımız Serpil ablanın vefatını haber aldım. Dün babamla telefon da görüşürken, o haber verdi. Ablanın taziyesinden geldiğini söyleyince biraz kötü oldum. Ablanın, tümü evli barklı olan çocukları bir araya geldiklerinden, babamı da görünce bizden bahsetmişler. Özellikle benim nasıl yaramaz bir çocuk olduğumdan dem vurmuşlar. Bahusus en hoşuma giden de bu oldu.Yani özellikle hatırlanmak. Mamafih ben de onun çocuklarının yaramazlıklarını pekala anlatabilirdim,şayet orada olsaydım.Eminim çok farklı bir hava oluşurdu.Hatıra ormanı içerisine dalmak onları acılarından belki bir nebze uzaklaştırabilirdi. Yazık, bu artık mümkün değil. Kader, yollarımızı bir daha kesiştireceğe benzemiyor bir çok güzel insanla olduğu gibi.

Kendisinden haber aldığımız kimi insanlar için bazen üzülüp, bazen de sevinme imkanı bulabiliyoruz. Bu biraz da olsa içimizde ki boşluğu dolduruyor. Ya hiç haber alamadıklarımız? Neredeler? Ne yapıyorlar? Mutlu mudurlar? Yahut aşamadıkları problemleri, halledemedikleri dertleri var mıdır?

Bunları bilememek zamanla içimizde kocaman bir boşluk oluşturuyor ne yazık ki.

Başta anlattığım kayısı ağacının serencamesine birde böyle bakmalı.Köklerimizden sökülünce, ne kadar sağlıklı yaprak açabiliyoruz? Yada içimize mi kapanıp çürüyor muyuz? Meçhul.

Burada, şu sitede yazma sebebim belki de budur.Yani kurumamaya çalışmak.

Bu ülkede fiziksel şartlar açısından daha iyi bakılıyorum, daha iyi şartlarda bir hayat sürdürüyorum şüphesiz. Ancak köklerim olmadan ruhum ne kadar besleniyor orası meçhul.

Yazmak iyi geliyor mu? dersen. Orası da muamma.

Tekrar tekrar geriye ket vurmanın da zararı yok mu acaba?

Belki var, belki de yok. Sadece yazmış olmak için yazıyor olsam bile mühim değil. Mühim olan bugünlerin bir kaydının burada duruyor olması.

Öyle bir kız hayal ediyorum ki, beni tanıyan hiç kimsenin yazdığımı bilmediği şu sayfada; duygularımı, düşünce dünyama ait anekdotları;o okuyunca, ruhumun genişleyeceğini hissediyorum.

Bu yazıları minicik bir kız çocuğu için biriktiriyor olmam, sanırım biraz da ,düşlerimin küçük kızına kendimi borçlu hissettiğimden. (Ahsen’e)

Sağlıcakla Kalın.

(Eylül,7, 2019 Toronto)

Edirne kapısı zordur geçilmez
Uzaktır memleket kolay gidilmez
Dağda açan çiçek şehirde büyümez
Koyma beni buralarda gözünü seveyim
Zincir vurma yüreğime bırak döneyim.

4 Comments

  1. lunamavi dedi ki:

    İçimizde çiçekler açması dileğimle…🌸🌻

    Liked by 1 kişi

    1. feslegenbahcesi dedi ki:

      Güzel temenniniz için teşekkür ederim 🙏

      Beğen

  2. ersoyselki dedi ki:

    Emeğinize sağlık. Güzel anlatım. Toronto nun çiçeklerinizin güzelliğini görmesi dileğiyle…

    Beğen

    1. feslegenbahcesi dedi ki:

      Teşekkür ederim beğenmenize sevindim. Umarım bir gün hiç Solmayan çiçekler açar gönlümüzde.

      Beğen

Yorumlar kapatıldı.