
“Üzerine bir daha yazı yazamayacağım çağlaların sahibinin, aziz ruhuna ithafen.“
Sabah ezanı ile kalkar güneş doğmadan önce kahvaltıya otururduk. O saatte uyanmanın tek iyi yanı, gölün üzerine düşen güneşin şavkını seyredebilecek en güzel yerde olmamızdı. Derken, güneş hafif bir serinlik eşliğinde doğuşunu tamamlar bizde onu öylece seyrederdik. Sonrasında, 1970 küsür model damperli kasa, Dodge kamyonu çalıştırıp, tepelere doğru tırmanma serüvenimiz başlardı.
Bazen o koca kamyonu, el yordamıyla, topladığımız taşlarla doldururduk. Bazen de, kum, çakıl veya briket yapımında kullanılmak üzere, küreklerle ponza yüklerdik.
Güneş doğmak üzereyken, sabah ezanından hemen sonra işe koyulurduk. Bu, öğlene varmadan ilk seferimizi tamamlayacağız demekti. Hele taşın müşterisi hazırsa ikinci seferimizi, ikindi vaktine denk getirirdik. O vakitte yine çalışmaya en uygun vakit olurdu.
Çalışırken bir yandan da sohbet ederdik. Başka türlü zaman geçmezdi yoksa. İşin ağırlığının yanında eğlenceli şeyler konuşmasak, çok fazla dayanamazdık herhalde. Ayrıca bu işi yapabilmek için moralli olmak çok önemliydi.
Koca bir kayayı iki kişi baş hizasına kadar kaldırınca dalgın olmak demek, el,kol yada bacaktan olabilmek demekti. Belki daha kötüsü.
O,kendi halinde, kimseye karışmayan, işinde gücünde biriydi yani. Ben ise daha lise sıralarında gariban bir öğrenciydim. Bu işi yapma nedenlerimden biri günlük yevmiye mi vermesiydi. Diğeri ise onunla çalışmayı sevmemdi. Beni kırmazdı. İş yorucu da olsa, rahat çalışırdık. Ne zaman başı sıkışsa ve yardıma ihtiyacı olsa, hemen beni arardı. Uzun bir süre devam etti bu birlikteliğimiz. İlkbahardan yaz aylarının sonuna kadar taşta, kumda. Hasat mevsimi geldiğinde ise tarlada harmanda, samandaydık. Sonra ise herkes kendi yoluna.
Çocukları küçüktü. Sürekli çalışması gerekiyordu. Beden gücü ile yapacağı işler için yaşı geçmek üzereydi ancak o yine de gayretini hiç yitirmedi. Onu son gördüğüm yazın yine traktörü ile oradan oraya başkasının tarlasını sürmek için koşuşturuyordu. Rahat zamanları gelmek üzereydi. Çocukları büyümüştü artık. Kızlar üniversiteye oğlanlar ise çalışmaya başlamıştı.
Bundan kısa bir süre önce size https://feslegenbahcesi.com/2019/07/12/yazacagim/ yazısında bahsetmiştim. Hiç beklemediği bir anda mide kanseri teşhisi konulmuştu. Uzun bir süre kemoterapi görmüş ve ardından midesi alınmış. O süreçte kaşları ve saçlarının dökülmesi ile yüzünün derisinin sarkması da onu iyice tanınmayacak bir hale getirmiş. ilk ağır travmayı orada yaşamış. Yapılan ameliyattan sonra, doktorları mide ameliyatının iyi geçtiğini söylemişler. Bir süre hastanede kaldıktan sonra evine dönmüş. Yine bir gün aniden rahatsızlanınca, yeniden hastaneye kaldırılmış. Bu defa beyinciğini saran bir tümör gerekçesiyle alelacele yine ameliyat alınmış. Ameliyatı başarılı geçti denilse de muayyen sürelerle,beyni su topladığı için, tam beş defa ameliyat edilmiş. Sonuncusunda ise artık uyanmaya mecali kalmamış maalesef.
Kemoterapi sürecinden itibaren gün gün arayarak takip ettim neredeyse. Zaman zaman görüntülü olarak görüşme şansım da oldu. Görüşmelerimizin birinde, onu ağlarken gördüm. Teselli etmek istedim. “Bu günler geçer üzülme amca” deyince ,özlemini ifade sadedinde, “Senin için üzülüyorum. İnşallah bir gün yine bir araya geliriz”dedi.
Beyin Ameliyatına girmeden önce “ galiba artık öleceğim” demiş etrafındakilere. Nasıl bir ümitsizlik içinde söylediyse artık. Bir cümle ile yaşama tutunma azminin hızla nasılda tükendiğini, umut ışığının yerini karanlığa hangi hızda terk ettiğini anlatmış. “Galiba artık öleceğim.” Doğrusu beni en çok sarsan cümle bu oldu.
Onu bu sözleri ve hastalığın esir aldığı yüz ifadesiyle hatırlamak istemiyorum. Onu hatırlamak istediğim gibi hatırlamaya çalışıyorum. En doğrusu da bu bence. Bir deprem çadırında onu ziyaret ettiğim zaman çektiğim, dedesinden kalma bir hatırayı gülerek anlattığı görüntülerle mesela. Birde Vefat haberini aldığım sabah ezanı vaktinde onu gördüğüm rüyamdaki haliyle. Sabah ezanlarında görüşürdük ya hep zaten. Sonuncusu da öyle oldu. Rüyamda söylediğine göre son defa izin vermişler, oda rüyama gelmiş. Çektiği acıların bitmesinden memnun olduğunu anlattı. o kadar sağlıklıydı ki, “Bana fazla bakma nazarlayacaksın” bile dedi. onu böyle görünce bir nebze de olsa rahatladım. Beni ziyarete geldiği gibi bir gün bende, ona iade-i ziyaret yapacak kadar yaşarım umarım.
Ruhun Şad olsun Amca. Seni özleyeceğim.