Aynalarda Görmediklerim…

Hayat bazen sadece yaşamaya çalışmaktan ibaret gibi görünür gözünüze. Ne tat tattır, ne yemek yemektir , ne de neşedir. Aslında var olmayan fakat bir aynada görünen gibidir her şey. Mesela aynada kendimize baktığımız da yada bir başkası bizim aynadaki yansımamıza baktığında güldüğümüzü gördüğünde neşeli olduğumuzu sanır. Oysa neşeli olduğumuzu bilmesine imkan yoktur. O sadece aynada görünen bir mimiktir. Yada yemek yerken gördüğünde bundan haz aldığımızı düşünebilir, oysa o an önündeki yemeği yemek, sadece fizyolojik bir ihtiyaç olan açlığın bastırılması anlamına gelebilir. Bir ışığın üzerine düştüğü yüzeyde meydana getirdiği yansımadan ibarettir tüm gördüklerimiz. Buna dair örnekleri çoğaltmak mümkün. Gerçeklerle , aynada görünen arasındaki farkta , gerçek olana yakın olan aslında görünmeyendir. İçimizi kimse göremez. Hayallerimizi , düşlerimizi , umutlarımızı , sevmelerimizi ve kırgınlıklarımızı kimse göremez . O görünmeyen bizizdir. En doğru , en sahici olan yani. Bir biz biliriz onu.

Sizde bazen aynaya baktığınızda kendinizi göremediğiniz olmuyor mu? Baba olarak kendinizi gördüğünüz aynadaki akis haricinde, hiç çocuğu görmüyor musunuz? Yada güçlü göründüğünüz anda çelimsiz bir kuş yavrusu olarak duran iç benliğinizi fark etmiyor musunuz? Şimdiye kadar fark etmediyseniz bile, bir gün öyle yada böyle fark edeceksiniz. Bu bazen uzun zaman alabiliyor. İçe bakışımızdaki körlükten kaynaklanıyor sanırım. Yaşantımızdaki kimi önceliklerin derinliğimizde olanı daha çok bastırmasından da olabilir. Bu birazda uyurgezerlik gibi sanki. Uyandırılmayı bekliyoruz çoğu zaman. Geziyoruz, aynı zamanda da uyuyoruz. Yaşam belirtileri var fakat irade belirtisinden yoksun. Çoğu insan böyle bekliyor.

Aslında yalnızız o aynaların gerisinde. Ama mesele aynaya bakınca ne kadar yalnız olduğumuzun farkına varmak sanırım . Kafamızdakiler , hayaller, duygular … hep yalnızlığın birer sandalyesi. Hangisine otursak yine yalnızız sanki.

Bu noktada, şu sıra çok kullandığım ve rüyalarıma kadar sirayet eden “Kırılma” sözcüğünden faydalanabilirim . Bir kırılma olmadığı sürece çoğu kimse aynadaki görüntüyle yıllarca aldanıyor. Dışardan telkinleri , “Sen aynadaki gibisin, aynadaki sen gerçek sensin” söylemleri ve toplumsal dayatmalar ile insan kendisini bir türlü görmeyebiliyor . İşte tam burada kırılma devreye girmeli. Elinize bir çekiç alıp tüm aldatıcı aynaları kırmalısınız.

Ümit yaşar Oğuzcan Mektup II şiirinde ; yıllar yılı dost bildiği aynaların kendisine düşmanlığından dem vurur. Şairin, ayrılık sonrasın da kendi içinde gördüğü şeyi aynada göremeyişinin isyanıdır bu. Aynalar artık düşmandır. Kasıt vardır aynalarda.

Aynalarda kasıt var, bakışlarda kasıt var, düşüncelerde, imgelenmelerde dahi kasıt var. Görmek istemiyorlar olanı. Görmek istemeyene göstermemek de bizim tercihimiz.

Ben kendime bir ayna bulmuşken o aynayı taşıyamamaktan korktum belki de, ardımda kaldı. Gönül akislerimin tümü onun üzerinde. O ise cismiyle çok uzaklarda, varlığıyla ise içimin tümünü kaplamış durumda. Bilmeyenlere sadece yazılarımda onu tarif edebiliyorum. Hayallerimin istisnasız tümünde. Rüyalarımın en güzelinde. Sizi göstermeyen aynaları kırın. Hepsini bir bir. Ama aslınıza vakıf aynayı taşıyın, korkmayın o kendisini korur.