Yabancı – İnsan!

“Ben bir insandım” Livaneli’nin Huzursuzluk kitabında geçen bu cümle ve Serenad kitabında geçen şu diyalog ile birleşince; Aramızdaki temel fark ne biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!

-Peki sen ne görüyorsun?

-İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan…  kafamda şekillenen şey, düşünen insanlar olarak ne kadar yalnız ve yabancı olduğum(uz) oldu. Yabancılık kavramının altında birilerini cismen ve ona giydirdiğimiz kimlikten ayrı olarak düşünüyorum.

Bu yabancılaşma, kendi kimliğinden uzaklaşma olarak yer ediyor zihnimde. Cinsiyetten, statüden, mesleki kimlikten ve toplumun yüklediği sorumluluklar ile rollerin birleşiminden meydana gelen yeni kimlik, olduğumuz şeyden bizi ne kadar uzaklaştırıyor onu önceliyorum ilkin. Sonra ise tercihlerin, zevklerin, beğenilerin vs. zoraki olarak bu yüklenilen yeni kimliğin sorumluluğu ile yeniden şekillenmesinden.

Durumunuza göre yaptığınız iş değişebilir, şekillenebilir ama insandan duygularını şekillendirmesi nasıl istenebilir ? İnsan da tek bir özellik yok ki. Yüklediğiniz üçüncü parti yazılımlar gibi insana nasıl çalışması gerektiği, ne yapması gerektiğini sağlayamazsınız ki.

İnsan üşür, sever , aşık olur, kin duyar, nefret eder, arzu duyar, şehvet hisseder, endişelenir, bıkar vs. bir sürü özelliği var insanın. Bunlar kimliğin ayrı ayrı parçaları. Yabancılık hissi insanda böyle başlıyor işte. Birileri sizi sürekli düzeltmeye, sizin yazılımınıza kodlar eklemeye çalışırsa sisteminiz nasıl düzgün çalışabilir? Stabil çalışmasından bahsetmiyorum. Bu sistemin de kendi içinde bir takım karar mekanizması, emniyet mandalı, acil durum valfi, eller serbest modu vs var. Sürekli yeni şeyleri ,sistemin, kendi arzusu ile denemesi gerekmez mi?

Hayat çok sıkıcı ve anlamsız geliyor artık. Neşe ile günlerini geçiren insanın yerini her gün daha çok sorunlar içinde boğulan insanlar alıyor. O insanlardan birisi oluyoruz. Tüm bu mutsuzluğun asıl sebebi elde edemediklerimiz değil. İnanın insan elinde çok az bir şeyle bile oyalanabilir, mutlu olmanın yolunu bulabilir. Fakat toplu halde yaşıyorsanız, yada en az iki kişi olarak bir yerde varlığınızı devam ettiriyorsanız, asıl sorun o kişilerin sizin için bir yaşam modeli belirleyip, sonra da istediklerini size yaşatmaya dair diretmeleri, sizi domine etmeleri ile başlıyor.

Hani “Terzi söküğünü neden dikemez” derler ya istihza ederek. Ne büyük yanılgı. Bir zanaatkar olan, zavallı terzinin kendi üzerine giyeceği öyle güzel bir elbisesinin olmayışına hayıflanmak yerine, onun vurdumduymazlığına atıf yaparlar. Bana kalırsa yine yanlış yerden bakıyoruz. Terzinin beceriksizliği değil bence mesele. Mesele terzinin kendisini sevmemesidir. Onun kendisini sevmesine imkan verilmemesidir. Hep başkaları için acele edip kendine geç kalmasıdır terzinin dramı. Bu bir dramdır sahiden. Aynı terzi gibiyiz işte. Başkalarının bizim rollerimizi sevmesinden dolayı kendimizi sevecek ne vaktimiz oluyor nede halimiz kalıyor. O bakışlar o baskılar, o yorumlar… her biri bir başka zehirli ok. Sözler bakışlar terzinin elindeki iğneden daha fazla canını yaktığı içindir ki, bir süre sonra terzi kendi söküğünü dikmeye korkar hale de geliyor. Bir de kendi canımı kendim yakmamayım diye düşünmeye başlıyor terzi.

Anlatmak istediğim şeyi anlatabildim mi bilmiyorum. Yalnız bildiğim bir şey var; bu yazıyı yazmaktan muradım; bundan on yıl sonra yaşıyorsam eğer, üstümdeki tüm etiketlerden sıyrılmış olduğumu, sadece bir insan olarak yaşamaya başlamış olduğumu da bu yazıya borçlu olduğumu hatırlamak içindir.

Başa döneyim. Yabancı hissediyorum kendimi artık. Herkese, her şeye yabancı. Bazı değerlere olan inancımı da yitiriyorum. İnsan olamadıktan sonra , bir değere sahip olup onu baştacı yapmanın mantığını zihnimde bir yerlere oturtamıyorum.

Aklıma son olarak robotlar geliyor. Robotların değerleri, etikleri var mıdır ki? Yapay zeka çalışmaları yapanlar ileride robotların hakim olacağı gündelik yaşamlarımızda onlarla ilgili etik değerler belirlemeye çalışıyorlarmış. Umarım, bizim ıskaladığımız şeyi bir defa daha ıskalamazlar. Robotlar sadece robot olarak kalır. En azından bizim adımıza ümit verici bir ışık olur.

Sağlıcakla kalın.

3 Mart 2021 Alberta