Yeraltından Pusulalar -7

Hicran olduğu yerde çivilenmiş gibi kaldı. Kararsızlığını, tereddütlerini ve şaşkınlığını bir mektup daha çekerek gidermeye kara verdi. Çabucak açtı mektubu. Mektuplar kime yazılmıştı? Şuan yeryüzünde en çok öğrenmek istediği ve ulaşmak uğruna her şeyi yapabileceğini düşündüğü tek bilgi buydu. 

Benim gönül telime bağladığım, her sallandığımda bir tambur gibi nağmeler saçan ezel bestem. Seni sevmek öyle güzel bir şeydi ki, Ben ne kendimi, ne seni suçlamayı aklımdan geçirmedim bile. Sadece seni sevmek yetti bana. Hayatım boyunca da yetecektir. Bu “yetme” kelimesinin yerine aslında “Yetinmek zorunda kalmak” diye yazsam duygum tam olarak yerini bulacak fakat nedendir bilmiyorum, bu şekilde yazıyorum. Beni, seni gördüğüm rüyalar yaşatıyor şu çarkı kırılası dünya da. Bir gün ölüp gittiğimde, tıpkı bir rüya gibi hayal ettiğim cennet bahçelerinde seni görebilmek duygusunu içimde her zaman diri tutuyorum. Mutlu olmaya çalıştığım anların ekserisi bu hayalleri kurduğum zamanlara tekabül ediyor. Oysa kısa bir süre bile olsa bu dünyada da yaşamak vardı değil mi? Olmadı işte. Yine de seni sevmiş olmanın hazzı hiçbir şeyde yok. Ayrılığın acısından arta kalan haz bile yaşamama bir bahane.

Bu adam neler yazmıştı böyle? Hicran şaşırıp kaldı. Ne çok sevmiş meğer. İnsan böylesi severde vuslat yaşayamazsa kahrından ölür, diye düşündü. Nasıl yaşamış bunca zaman zavallı adam?

 İçine gelip oturan sancı suçluluk duygusunu bastırıyordu. Babasını ilk defa; tüm yakınlık, kan bağı, akrabalık, arkadaşlık veya herhangi bir toplumsal kuralın ötesinde; bir insan olarak anlamaya çalışıyordu. Öğretilmiş ve öğrenilmiş aşk ile sevda yaşanmışlıklarını bir yana bırakarak, kendi karanlığında önüne bir ışık tutarak yaşayan bir insanın hasret ve özlem yükünü bunca yıl nasıl sırtladığını düşündü. Düşündükçe dalıyor, yargılıyor sonra silkinip yargılarından yine sıyrılıyordu. Cümleler edebiydi ve edep doluydu. Kirletilmiş bir aşk söz konusu değildi okuduğu satırların hiçbirinde. Böyle bir yaşanmışlıktan da bahis yoktu. Onlarca çeşit sevda örneğiydi önüne dizilen.

“Seni sevmek yetti ama yeterince sevememek kederi içimde kaldı. Sığındığım tek şey benzerini hiçbir yerde bulamadım. “Bakış.” O bakışların bir ömür boyu gözlerime yerleşmiş olacağını, bir daha benimde kimseye öyle bakamayacağımı nerden bilebilirdim?

Paragrafları bir bütün içinde okumuyordu artık Hicran. Birbirinden ayrı ve her birini ayrı ayrı anlamlandırarak, geçmiş hayatın içinde bir karşılığını bulmaya çalışarak okuyordu.  Kimseye bir daha bakmadığı doğruydu. Annesinden sonra da, hatta annesine de. Evli kaldığı yıllarda da çevresi dâhil herkese yabancıydı. Bu adamın bakışlarında oldum olası bir başka anlam gizliydi. Kimse sormamıştı, anlamaya çalışmamıştı demek. Daha fazla okumaya mecali kalmamıştı Hicran’ın. Masayı ve mektupları olduğu gibi bırakarak mutfağa geçti. Bir şeyler içmek istiyordu. Dolapları karıştırmaya başladı. Bu esnada karnının acıktığını da fark etti. Yiyecek bir şeyler bulsa iyi olacaktı. Tüm dolapları karıştırdıktan sonra kendine göre yiyecek bir şey bulamayınca, telefonunu aldı ve buzdolabının üzerinde gördüğü reklamların içinde, bir dönercinin telefonunu çevirdi.

Hirai Zerdüş – Bu Kadar Hikayem

Söz müzik – HiraiZerdüş