
Hicran o gece uyuyamadı.” Ne kadar da içine atmaya çalışmış bu adam.” dedi durdu kendi kendine. Bunları yaşayan babası olmasa , karşılaştığı herhangi bir alalade insan dahi olsaydı onun için gerçekten üzülecekti. Ruhsal buhranlar, gel gitler , içine kapanmalar, öfke nöbetleri ve kim bilir daha neler yaşamış diye düşündü. Birden bire olduğunu düşündüğü bu mektupların yazılış serüveninin asıl kaynağının, geçmişi untumadan bir yerlere kaydetme ameliyesi, olabileceğini getirdi aklına. Babası geçmişi unutmaktan korkuyor muydu acaba? Arkasında bıraktığı bunca yaşanmışlığı unutmak ne kadar korkutucuydu onun için kim bilir?
Aslında insan unutunca üzerindeki yük kalkar, sırf bu yüzden bir çok insan alkole yada uyuşturucuya başvurur. Hele bir de kanamalı aşk yaşadıysa bir insan, her geçen gün kan kaybediyorsa, ödün veriyorsa kendisinden, işte bu gibi kişiler için unutmak bir şifadır. Hatta unutmak bir çeşit hediye bile sayılabilir.
Bazı insanlar ise unutmamak için elinden geleni yapar. Yazılar yazar sevgili hakkında, portreler çizer, sevgili kişinin alışkanlıklarını edinir, onun sevdiği şeyler hayatın her alanına dağıtır. Bu sayede aradan yıllarda geçse , vasıl olamadığı kişi yaşlanmış dahi olsa, onu hala o genç haliyle, rüya gibi bakışlarıyla ve tüm yaptıklarıyla hatırlar. Hatırladıkça da yüreği ufaktan ufaktan çatırdamaya başlar. Bu çatırdama içeride buz tutmaya başlamış en temiz duyguları harekete geçirip yaşam emaresi göstertir ona. Bu nevi kişilere de hatırlamak şifadır. Hatta hediyedir.
Mesele bu kişinin hangi zümreden olduğunu seçmesinde. Düşündüğü ve algılamaya çalıştığı ,babasının korkudan yoksa haz aldığından mı yazdığıydı? “Umarım unutmaya başladığı için değildir.” dedi içinden. Bu nevi bir hastalığa tutulmuş olsa, birgün kendisini de unutacağı geldi aklına. Ürperdi. Bir üşüme dalgası yalayıp geçti tenini. Toparlanmaya, aklındaki kötü düşünceleri atmaya çalıştı. Yine de tedbiri elden bırakmamak için, bir hamle yapma konusunda kendisine söz verdi. Yarın taburcu olmadan önce bir yolunu bulup babasını nörologa gösterecekti. Bunu nasıl yapacağına dair bir fikri yoktu ama bir şekilde halletmesi gerektiğine kesin kanaat getirdi.
Dışarı çıkmak istedi. üzerine ince birşeyler aldı. Spor ayakkabılarını ayağına geçirdi, bağcıklarını özenle bağladı.Yürümek, düşünce sarmallarından kurtulup tabiat ananın sükunet ve huzurunu içine çekmek üzere, kapıdan adımını atınca geriye bir bakış attı. “Buradan çıkmakla çıkmamak arasında gidip geldiğimi inkar edemem ama biliyorum ki ,sağlıklı bir ruh halinde kalabilmek için bir müddet kendimi dışarı salmam gerek. “diye konuştu iç sesiyle.
“Doğrusu babamı kıskanmıyorda değilim. Böyle bir aşk yaşamak herkese nasip olmaz. Aşkı İliklerine kadar geçmiş adamın . Kavuşmamış belki ama adam, sevmekten ve özlemekten de hiç vazgeçmemiş. Durup dinlenmeden günler geceler boyu yaşamış aşkını. Daha okumadığım onca mektup var . Kim bilir oralarda neler yazıyordur. Ya kavuşsaydı ve hüsrana kapılsaydı o zaman ne olacaktı ?” diye devam etti iç sesiyle konuşmaya. “Bazen hasret kalmak kavuşmaktan daha az acıtıcıdır. Uzun yıllar gayret gösterdikten sonra bir araya gelen nice sevgililer vardır ki, beklentileri sevgilerinin katilleri olmuştur.” dedi kendi kendisine. Sonra bir aralık iyimserliğini konuşturmaya çalıştı. Zaten ne zaman böyle çözümsüz bir sorunla karşılaşsa, zihninde bir çözüm yada kaçış yolu olarak iyimserlik patikasını kullanmak vardı. Ya ne yapacaktı ki? Dönüp dönüp çözümsüzlüğün, çaresizliğin girdabına mı bırakacaktı kendisini? Zihninde kalıcı olacak bir çözümsüzlük daima onu meşgul edeceği için “Aman hayırlısı böyleymiş, diğer türlü kim bilir belki neler olacaktı…” demeyi, konuyu kendi zihniyle tartışmayı bırakmak için orada kapatmayı daha akla yatkın bulurdu.
Fazla oyalanmadı. Kapıyı kilitleyip dışarı çıktı. Nereye gideceğini bilmiyordu. Uzun zamandır uğramadığı bu semtte yürüyeceği istikameti belirlemeye çalıştı. Ne yana gitse ona yabancıydı. Tanıdık bir yer bulmaya çalıştı. Bir sokak tabelası, eski bir bakkal dükkanı ve tanıdık bir bina aradı gözleri . Fakat bulamadı. Gelişigüzel yürüdü. Neden sonra aklına sahile doğru yürümek geldi. Ağır ağır yürümeye başladı ilkin. Ardından yürüyüş temposunu arttırdı. Bir an önce sahile varmak istiyordu. Boğazın tuzlu suyunun kokusunu içine çekmek için sabırsızdı. Kendi şifasını boğazın suyunda aramak için acele etmeliydi…
Müzik: Xecê – Şox û Şengê