Aşk Tek Kişiliktir.

Çok uzun yıllardır şiir yazmaya çalışır ve fırsat buldukça da şiir okumaya çalışırım. Şiirlerdeki imgeleri takip edince şairin anlatmak isteyip de direk söyleyemediği gizli saklı sırlarına vakıf olmakayrı bir haz veriyor insana. Hele de tutkulu bir aşıksa insan o vakit şairin okuyucuya armağan ettiği ve karşısına geçip bakınca her sevgilinin bedenine uyan bir elbise gibi durur şiir. Aşkla yapılmasa da aşıklara dokunan şiirlerin sayısı az değildir. Yaşını başını almış kimi adamlara bakar ve dersiniz ki, “Şu dolu dolu şiirleri yazan adamlar bu adamlar mı? Olur şey değil” Gönüldür bu işte. Her yaşta genç. Ten kaç yaşına gelirse gelsin dipdiri ve daima gençtir gönül .

Lise çağlarımda, en diri zamanlarımda tanımıştım kendisini. O günlerde yargılanan ve daima düşünce suçlarından hakkında DGM’lerde davalar açılan o güzel adamı . Yılmaz Odabaşı’yı. Elimin değdiği ilk kitabı da, onun hazırlamış olduğu 1975-2000 yılları arasını kapsayan Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi kitabıydı. Sonra sonra öğrendim kim olduğunu. O yıllardaki düşünce suçundan geriye yine düşünce ve ifade etme suçu kaldı. Birde onun güzel şiirleri. Hele bir “Feride ” isimli şiiri vardır ki , gece yarısı bir sevgiliye tam okunasıdır, adının yerine sevgilinin adı yazılarak. Zaten şiirlerdeki tüm isimler orada bir isim bulunsun diyedir. Her isim sevgilidir, her sevgilinin adı şiirdeki isimdir. Baki olan sevgilinin kendisi ve şiirde vücut bulmuş heyulasıdır. Şiirleri birçok müzisyen ve sanatçı tarafından bestelenmiştir. Çoğumuz sadece dinleyip kulak zevkimizi aldıktan sonra dönüp bakmayız kimin eseri olduğuna. İşte birçok şarkıda onun imzasını görmekteyiz.

Son kitap alışverişimde, Ülkenin en meşhur internet kitapçısında onun kitaplarını görememiş olmak bayağı canımı sıkmıştı. Sansüre mi uğruyor yine? diye düşündüm. Aradan geçen 7-8 aylık sürede , kısmende olsa kitaplarına ulaşabilince sevincime diyecek yoktu. Şimdi elime geçen kitaplarından birisi olan “Aşk Tek Kişiliktir” isimli şiir kitabını bitirdim. Bitirir bitirmezde, bize sunduğu ve 1997 yılları dolaylarına ait şiirlerinin ne tatlı olduğuna dair hislerimi yazmak istedim.

Bu kitabında kitabında aşkın kaç kişilik olduğuna dair sonuna eklenmiş bir deneme var. Gerisinde ise çok güzel şiirler.

Birkaç alıntı yaparak okuyucunun iştahını kabartmak isterim doğrusu. Bahar geçtiğimiz şu güzel günlerde, bir nefes gibi dolsun içinize şiir. Acısı çok, hüznü bol ülkenin yasaklı kelimelerini imgelerle sunan bir sunak olsun diyedir bu mısralar.

Yaralara şifa niyetine…

Alıntılar;

“Tek kişilik kalabalıktır aşk. Aşk tek kişiliktir; ikinci kişiye bilet yoktur. Kendinin yayasıdır aşkta ikinci kişi, kendinin mayası. Herkes kendi sevgisini sever…”

“Bir bedeni o kıyısızlığa bırakma saati geldiğinde gitmek bir yalnızlıktır. Bütün gitmeler yalnızlıktır kalmaya göre..”


“Eskiyim, yorgunum sevgilim; eskimiş, aşınmış kalbim.
Gül biraz gül ve beni akla. Yoksa nasıl çıkarım bu şarkılara , bu kitaplara; yoksa nasıl yoksa ışıklı, rüzgarlı kapılara?”

“Aşk, dinmemiştir / Yine de dalgındır elleri aşkın/Ve sıcaktır, bir yurt kadar…”

“Sonra gelip geçen her sabahla öyle susadım ki yüzüne yokluğunda… Yuzünü özledim, yüzünù, anlasana…”

Müzik: Yakarım Geceleri

Söz : Yılmaz Odabaşı – Beste: Ahmet Kaya

Reklam

5 Comments

  1. erhancailetiler dedi ki:

    Aşk ikiyken bir olmak, kendisini sevgilide, sevgilide kendini bulmaktır.

    Liked by 1 kişi

  2. hkaygun dedi ki:

    Yılmaz Odabaşı iyi güçlü şairdir, çok severim, umarım birileri okuyup onu tanır.. Bu yazınla aklıma yine büyük şair Ataol Behramoğlu ve ‘aşk iki kişiliktir’ şiiri geldi… Belki bir yazında da onu paylaşırsın.

    Liked by 1 kişi

  3. hkaygun dedi ki:

    Yüreğine sağlık olsun

    Liked by 1 kişi

  4. hkaygun dedi ki:

    Bu arada biri tam bir yalnızlık, diğeri tam bir aşk hikayesi.. Yüreğine sağlık olsun.

    Liked by 1 kişi

  5. feslegenbahcesi dedi ki:

    Öncelikle içtenlikle teşekkür ediyorum hatırlatttığınız için. Yılmaz Odabaşı ,kitabın sonundaki denemede ona da değinmiş ve Behramoğlunun bir söyleşisinde bahsettiği bu konuya cevap vermiş. Madem söz buraya geldi , ben o satırları da olduğu gibi paylaşayım .

    “Behramoğlu, ‘Aşk İki Kişiliktir’ adlı kitabı hakkında kendisiyle 22 Mart 1999 tarihli Radikal gazetesinde yapılan söyleşisinde şunları söylüyor.

    “İnsanlar bir aradayken bile yalnızlar. İki insanın birbirine kendini tam anlamıyla vermesi neredeyse olanaksız hale gelmiş. İnsanın kendini dinlemesi bile mümkün değil. Bir an derin bir düşünceye dalmak isterseniz, yaşanılan hayatın hır gürü buna olanak vermez. Bu sistemin yarattığı bir sonuç ve bütün insan ilişkilerinde kendini gösterecektir..

    Ben de diyorum ki, elbette aşk da insan ilişkileri kapsamında değerlendirilebileceğine göre, bu sonuç aşkta da kendini gösterecektir, göstermektedir. Bu yüzden, Behramoğlu’nun söyledikleriyle de aşk tek kişiliktir…

    İki kişilik olabilmesi için sonsuza dek sürmesi gerekirdi belki. Oysa uzmanlar, aşkın kimyasının dört yılla sınırlı olduğunu öne sürüyorlar. Sosyobiyologlar, “Aşk, bir çifti çocuk yapıp büyütmeleri için gereken sürede bir arada tutar,” diyor… Aşkın vücutta salgıladığı dopamin, neropinefrin ve serotonin hormonlarının kalıcı olamadığı uzmanlar tarafından saptanmış. Ama aşk sona erse de, çoğu zaman sevgi yaşar ve ilişki sürebilir..

    Leyla hiç güzel değilmiş. Mecnun’a sormuşlar: “O kadar eziyet bunun için miydi?” Mecnun yanıtlamış: “Hayır, gönlümdeki Leyla içindi…” Gönlündeki Leyla’yı seven Mecnun’un aşkı iki kişilik miydi? Herkesin gönlünde bir Leyla’sı var… Puşkin’in dediği gibi, “Herkes kendi uydurduğu yalana ağlar…” Goethe, ne diye, “Seni seviyorsam bundan sana ne?” demiştir. Onun da kastettiği herkesin kendi sevgisini sevdiği değil “

    Beğen

Yorumlar kapatıldı.