
“Dostuna ikram edeceği bir bardak çayı olanın, düşmanına sıkacağı bir kurşunu da olmalıdır. Dostluğa inanıyorsan düşmanlığa da inanmalısın.” (Yılmaz Odabaşı)
Aklımda koca kitaptan ezber olarak kalan tek cümle bu. Benim için hayat dersi gibi. Nedeni ise basit: Ben hep dostluğa ve iyiliğe inandım. Fakat sürekli düşman kategorisinde sınıflandırılabilecek ve sinir uçlarına dokunabilecek aidiyetlerim olduğundan devamlı diken üstünde durdum. Bir gün nihayet olmadığım yerde görüldüğümü ve görüldüğüm yerin hiç hiç değişmemiş olduğunu acı acı tecrübe ettim. Neyse, bunlar kişisel meseleler. Okuyucunun kafasını ağrıtmaya gerek yok. Fakat bu gerçeklikten yola çıkılmadan kitabın künhüne vakıf olunamayacağı kanaatinden dolayı buraya değinme zorunluluğu hasıl oldu.
Kimi insanların yazdıklarının ve konuştuklarının yalan olmayacağına dair kanaatim ve inancıma güvenecek kadar çok yaşadım. Bugün yaşayıp yarın anlatacağım şeyler, kimileri tarafından bu kitapta okuyacağınız hikayeler gibi çok abartılı gelebilir gözlere. Fakat bunların yaşanmış olduğu gerçeği hiç değişmeyecek, okuyucu bunu kabul etsin ya da etmesin. Hatta özgürlüklerin kısıtlandığı bir ortamda devlet veya yayınevi tarafından sansürlense de sansürlemese de.
Mezhebinizi ve meşrebinizi ayrı tutarak, bu hikayelerin iki yönüne bakmak lazım .
Birinci yanı, insani yanı. İyilik ve kötülükten müteşekkil iki yanı olan ve bu ikisinin dengesini kurmaya çalışan insan yanına sıkı sıkı tutunarak okumak lazım. Marazlı yanının farkında olarak en azından. Kimi zaman ifadeler hoyrat olsa bile, içinde bulunan zamanın ruhuna uygun olarak ön yargılarımızı ve diğer yanlarımızı bir yana bırakarak.
İkinci yanı ise; bir şeylere taraf olarak değil, hakikatin, hak diye kavramlaştırıp adalet diyerek formüle ettiğimiz, gözüyle bakmak. Yazarlık da tanrısal bakış açısı diye ifade edilen açıyla, yani buna kimileri hakim bakış açısı da diyor. Bu bakış açısında yazar her şeyi görür, her tarafa hâkimdir. Yazar karakterlerin neler yaşadıklarını, ruh hallerini içlerinde sakladıklarını, her şeyi kısaca her şeyi bilir. Bu nedenle siz de hakikat denilen şeyi, tanrısal bir bakış açısıyla tepeden bakarak karakterlerin size göstermeye ya da göstermeyerek gizlemeye çalıştığı şeylerin hakikatini bizzat vicdanınızda duyarak okuma yapmalısınız.
Bu okuma türü sizi bir yere alıp götürecek, A noktasından B noktasına en kısa şekilde ve yani etkili şekilde daha az zaman ve yakıt harcayarak ulaşmanızı sağlayacaktır. B noktasına “İnsan-ı Kamil diyoruz işte. Okuyarak, anlayarak özümseyerek ve en nihayetinde hakikati yaşayarak insani kemalata ulaşıyoruz.
Kimi yazarların kitaplarını okumak, yorumlamak ve bundan bahsetmek biraz risklidir ticari anlamda. Fakat insanî anlamda katkısı büyüktür. Son zamanlarda okuduğum ve hakkında herhangi bir yorum yazmayı kayda değer görmediğim (her kitabın katkısı vardır illâkî. Bu söylediğim yazara ve yazılan eserlerin değerine dair olumlu ya da olumsuz bir değerlendirme içermektedir. Sadece bir bakış açısıdır. Fakat kimileri yorumlamaya değerdir) birçok eser oldu. Ama buraya taşımak istediğim, şimdiki gerçeklerimizle tamamen örtüşen eski zaman hikâyelerini anmanın tam zamanı olduğuydu.
Yakılan köyler, işkenceden öldürülen insanlar, kıyılan hayvanlar, solan aşklar, bitmeyen arkadaşlıklar, sevdasına kıyanlar… ve kısacası gençliğimle bugünlerde geçtiğim orta yaşımın sızılarıyla dolu hikâyelerdi. Yine aynı hikayeleri sağda solda duyuyoruz. Yarın bu hikayeler kitap olduğunda, bunları duymadık demeyin. Vicdanınız açık olsun. Çünkü gerçeklerle hesaplaşmak için zaman ne kadar gecikirse vicdandaki yük o kadar artar.
Yazıyı uzattım. Beni en çok etkileyen Asef’in Dağları ,Şafak Keya’da çıplaktı, Le Le Ase Ve Kitaba ismini veren Kül Aşklar oldu. Naile ise bir başkaydı. Hikayeleirn bazıları yazarın başından geçtiği için doğrusu üzüldüm. Bir yanı kanayan adam olmadan yazar olunamıyor mudur nedir? Bilemiyorum. O dağlar, Keya köyü, Bahtsız güzel Naile ve Civan ile Zelal’i ve ayrıca sızısını içinde yaşadığın tüm kahramanların adına sana kucak dolusu sevgiler. Onları yaşattın, sende çok yaşa güzel şair.
Teşekkürler Yılmaz Odabaşı. Unuttuğumuzu hatırlattın.
Not :Geçenlerde bir film izledim, “A Called Name Otto”.Çok güzel bir film. İkinci kez yeniden çekilen ve Tom Hanks’in başrolünde oynadığı bu filmde, karısı öldükten sonra intihar etmek üzere olan yaşlı bir adamın yeni taşınan komşusunun o esnada kapıyı çalmasıyla beraber hayatında meydana gelen değişiklikler anlatılıyor. İzleyebilirsiniz. Bazı kitaplar vardır işte, Ottonun hayatının sonuna gelmesi gibi onun da sonuna kadar gelmeden bazı şeyler değişebilir. Bundan dolayı okunur kitaplar, ve izlenir filmler. Değişmek için doğru zaman yoktur. Her an doğrudur.
Müzik : Grup Abdal – Bağlandı Yollarım Kaldım Çaresiz