Leyla ile Mecnun- Burak Aksak

Uzun yıllar seyrettiğimiz hatta o yıllarda umutlarımızın daha bir üst seviyede olduğu günlerin dizisiydi LM. Fakat onlarda nazara geldiler. Gezi olaylarına katıldıkları için otoriter yönetimin bastırması ile TRT’den ambargo yediler ve dizi yayından kaldırıldı. Türkiyenin tartışmasız gelmiş geçmiş en güzel dizisinin böyle apar topar yayından kaldırılması çok inciticiydi. Tek eğlencemizdi ve o da elimizden alınmıştı. Ta ki uzun yıllar sonra yeniden çekilinceye kadar sadece sosyal medyada fanları tarafından çeşitli sahneleri paylaşılıp dizinin ruhu yaşatıldı. aradan uzun yıllar geçti.

Biz kocadık sanki, ama sonra milli oyalama şampiyonumuz tarafından kızı onuruna yeniden çekilen diziden sonra oluşan gündemden dolayı, yeniden çekilmeye başlandı. Tabi kimine göre artık tadı kalmadı kimine göreyse hala eskisi gibi . Bana kalırsa pek sarmıyor artık. Belki de eski duygularım örselenmiştir. Yada iyi niyetlerimden bir kısmını kurban vermişimdir eskiler uğruna. Kim bilir?

Gelelim Leyla ile Mecnun kitabına.Kitabı okumaya başladığım zaman tam da Aksakallı dede rolünü oynayan, Köksal Engür’ün vefatına denk geldi. Üzücüydü. Köksal Engür’ü ilk Vizonteledeki sahneleriyle tanımıştım. Ruhu şad olsun.

Edebi olarak beni çok sarmasa da, yine de bazı karakterleri yerlerine koyduğumda güzel hayallere dalmama sebep oldu. Hatta yine bazı yerlere kendi Leyla’mı koyup tüm şaşkınlığımla Mecnunu ben oynadım kafamda, kimi zamansa iyi oyunculuğundan ötürü Ali Atay’a yol verdim. İstanbulda gezdikleri sahnede surların üzerinde gezindim. O betona boğulmadan önceki hali istanbul’un gözlerimde canlandı. Yeşilçamın zihnimde kalan bazı istanbul sahnelerinde oynattım arada kahramanları. Öylesi daha yaşanılabilirdi. Biraz hüzünlendim, biraz eğlendim. Yine de bitirmeye mahkum ettim kitabı.

Bugün bu saatte, ne zamandır yapmadığım birşeyi yaptırıyor bana bu kitap. Göksel Baktagir açıp hatta nasıl bir tevafuktur bilinmez, adını bir gönül yarası roman karakterine verdiğim “Cemre” isimli bestesi eşliğinde bu kitaba dair küçük bir yazı yazdırıyor. Belki yarım kalan romanı tamamla diyordur bana kainatın içinde gizli aşkın sesi.

Ve Zaman döngüseldir diyor Aksakallı. Devamı gelmesede , başka bir evrende başka bir halde yaşayabilme ihtimalinden bahsediliyor. Çokça görmüştük örneğini dizinin kendisinde. Akıl bırakmadı bende . Başka bir evrende en güzel halinle…çalıyor zangır zangır kafamın içinde

Dizinin de nesini en çok sevmiştim biliyor musunuz? Mecnun onca falso yapmasına rağmen Leylayı hep sevdi ve Leyla tarafından hem affedildi hemde sevildi. Hatalar sevmeye ve sevilmeye engel değil dedi yazar yüzlerce bölümde ve defalarca.İnsan kanıksıyor zamanla izlediklerini. Beni biraz da bu cesaretli yapmıştır belki bazı hatalar yapmak için. Affedilir olamayabilir belki ama ,buda bir neden sayılabilir sonuçta.

İyisimi bazı alıntılar paylaşayım. Yanlarına da birkaç not düşeyim dursun.Biraz laf yetiştirmiş gibi oacağım ama değil. İçimden geldiği gibi. Sanırım bu kadarı kafi kitap için .Yanisi , çünküsü ,hepsi içinde daha fazla yazamıyorum.Bildiğin Leyla ile Mecnun işte. Bu kadar.

Alıntılar :

Bu dünyada insan en çok sevdiklerini üzüyor” (insan istemese de bu böyle)

“Gözlerine baktığımda kendi ömrümü görüyorum. Dünüm, bugünüm, yarınım..” (Bakmadan ölünmüyor)

İnsan umutlarına nasıl veda edebilir ki? (Katlanmayı öğrenince)

İnsan en çok geçmişinden kaçıyor ama insanı en çok da geçmişi mutlu ediyor.(Geçmişini hayallerinde yaşatana karada ölüm yok)

Elimi bırakma sakın, yoksa düşerim. ( Gözlerin birer yıldız ve her göz kırpışımda bakışlarım o yükseklere takılıp asılı kalırken ben nereden düşeyim?)

Sevgi bazen nefretten bile tehlikelidir evlat.(Sırat gibi kıldan ince kılıçtan keskin bir yoldur sevgi. Kendi ölümünü altında gizler)

Yüreğim biraz tozdur kusura bakma. Bugüne kadar kimse girmedi içeri ne yapsın garip? (……)

Gerçek bir vasatlığı sahte bir mükemmelliğe tercih ederim. Bir şeyin sevilmesi için kusursuz olması gerekmez.

Benim gönlüm çöldü, sen o çölü bile deniz kıldın Leyla.

Tekrar, tekrar ve tekrar yaşasam, üç kere değil otuz üç kere yaşamış olsam bu anı ne değişir ki? Ben yine aynı heyecanı yaşıyor olurum. Yine gözlerinde kaybolurum. Yine aldığım her nefeste seni solurum. Her seferinde baştan başlasak, aramızda kilometreler de olsa ben yine seni bulurum.

Rüyamda öyle şeyler gördüm ki, uzun süren bi’ kâbus mu yoksa tatlı bi’ düş müydü hatırlamıyorum. Sadece aynı rüyaya devam etmek istiyorum. Hiç bitmesin, ömür boyu sürsün dediğim bi’ rüya. ( Kimi rüyalar hiç unutulmuyor. Hele ,rüyada da olsa söylenmiş bazı sözler kızgın bir demirin tende bıraktığı iz gibi. Dercesi tayin edilmemesi gereken aşırı yanıklar gibi derin ve içten)

Uzun uzun güldük. İki insanın sebebe ihtiyaç duymadan yan yana gülebilmesi aşkın ta kendisi. (Bir gülüşü var, İmtihanlarla ıslanmış ömrümü assam dakikasında kurutur. Öyle sıcak.)

Bir insanı kaybetme korkusu, keskin dişleriyle insanı içten içe kemiren korkunç bir canavar.( Aşıkların baş belasıdır korku. Ateşten, Kalleşten Mızrakla gürzden. Dabbetülarz’dan. Deccal’dan, yedi düvelden… korku nedir bilmeyen aşık ,tir tir titrer kaybetmekten.)

Ben de herkes gibi ne kadar büyük bir kaybeden olduğumu düşünmeden, küçük zaferler peşinde koşuyordum..Son sözü söyleyenin tartışmayı kazandığı, daha çok bağıranın haklı görüldüğü, daha çok rağbet edilenin başarılı sayıldığı bir dünyada yaşıyorum.”

Zaten ömür dediğin, sevdiğinin gözlerine bakarken geçen en kısa zaman dilimidir.(Sonraki kısımların neden geçmediği belli, hızlı geçme hakkı kullanılmışsa demek!!!)

Kalbinde rengarenk çiçekler yetiştirir İsmail Abi. O çiçekler solmasın diye ağlayarak sulamak ister gibidir gözleri.

Belki başka bi zaman, başka bi yerde. Sonuçta yarım kalan her şey tamamlanmaya muhtaçtır.

Yarım kalan hikayeleri tamamlamaya çalıştım. Çünkü yarım kalan her şey tamamlanmaya muhtaçtır.( Tamamlamaya çalışmalı hikayleri ve romanları şu uzun mu yoksa kısa mı olduğuna dair bin türlü saçma şey yaşadığımız hayat bitmeden. )

Beklemekten vazgeçme sakın. O gemi bir gün gelecek…

Seviyorsan git konuş bence

Sağlıcakla.

Müzik : Göksel Baktagir ”Cemre”

Reklam